
gerçekten de ebeveynlerim beni ilerde bir gün mutlaka delireceğim beklentisiyle büyütmüşlerdir.
bu gün okula giderken bir çöp konteynerinin yanına bağdaş kurmuş bir adam gördüm. saçı sakalı birbirine karışmış olan bu adam, bir çöp poşetinin içindeki yemek artıklarını avuçlaya avuçlaya yiyordu. avuçladığı şey anladığım kadarıyla hastanenin yemek artıkları falandı.
eli poşetin içindeki o cıvık bulamaca girip girip çıkıyordu ve bu arada kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu.
yine bir keresinde bir adamı İstanbul’da tarihi bir caminin önünde mastürbasyon yaparken görüvermiştim ki o da ayrı bir hikayedir.
bir arkadaşım bir gün bana Erhan sana önemli bir açıklamada bulunacağım dinle beni dedi, ben anlat Metincim dedim dinliyorum ben seni dedim, bak, dedi ben her şeyim farkındayım tamam mı dedi, ne, dedim, ne kadar yakışıklı olduğumun, dedi, o sırada bi mizah dergisinde çalışıyorduk ve bu adam esprilerine hayran olduğum son derece yetenekli bir arkadaşımdı, ben, dedi, artık sokağa çıkmaya korkuyorum tamam mı, dedi, zira insanlar benden gözlerini alamıyor, dedi, lan benimle kafa mı buluyor bu diye daha bir dikkatle baktım arkadaşımın gözlerine, hayır, kafa bulmuyordu.
benim bir arkadaşım vardı, bu arkadaş aslında son derece normal bir arkadaştı ama bir gün aniden tırlattı, kendisinin bir peygamber olduğuna inanmaya başladı ve zaten arkadaşlığımız da benim bu mevzuda onu yalnız bırakmam nedeniyle son buldu; yani o bana küstü, senin yaptığın, dedi bana, arkadaşlığa sığmaz lan dedi.
küçükken bizim oralarda bir amca vardı ve bu amca, gökyüzüne doğru tüküren bir amcaydı ve kendi tükürüğü daha sonra yüzüne doğru yağar ve ben bu manzara karşısında bu amcanın neden böyle yaptığını anlamaya çalışır hatta onu anlayabilmek için ben de gökyüzüne doğru tükürür ama yine de sorularıma cevap bulamazdım; bu amca geçimini bi fındık tüccarının mağazasında hamallık yaparak sağlardı ve çocuğu benim yakın arkadaşımdı.
bir arkadaşım vardı benim. her hafta başka bir kıza aşık olurdu ve arkadaşım obsesif kompülsüf bir takım davranış bozuklukları yaşayan güzel bir kardeşimdi ve ben onu çok severdim, bu insan, elini en az yirmi dakika boyunca sabunlar, her evinden çıkışta on on beş kez geri dönüp kapıyı kontrol eder, yatmadan önce neyi neyi yoksa teker teker sayar, ancak her şeyin yerli yerinde olduğuna kanaat getirebilirse huzurla başını yastığa koyup uyuyabilirdi.
bu arkdaşım bir de cüzdanında Erdal İnönü’nün eşiyle birlikte çekilmiş bir fotoğrafını taşırdı ki o ayrı mevzu.
Hımmmm…
4.
aslında şunu çok isterdim: bi gün kendimi dışarıdan biri olarak izleyebiliyomuşum…
aslında şunu çok isterdim: bi gün kendimi dışarıdan biri olarak izleyebiliyomuşum…
sanırım böylece yapa yapa bana normalmiş gibi gelen davranışlarımın bir kısmının aslında son derece deli davranışlar olduğunu görürdüm. gerçekten de, hani, evimizin duvarındaki çirkin çatlağı ancak eve ilk kez gelen bir misafir fark eder ya… onun gibi. biz o çatlakla yaşaya yaşaya artık o çatlağı algılayamaz olmuşuzdur çünkü.