
kara bulutlar gök yüzünü sarmış idi. evde yalnız ve yapayalnız oturuyordum. bilgisayar paldır küldür çalışan bir aletti. hımmm… dışarısı kötüydü ve içerisi de kötüydü.
evet…
sabah dokuzbuçuk falan şimdi. bütün gün boşum. nasıl geçer bu gün?
-koyarım DVD'ye bi şeyler, takılırım bi güzel.
-yemek yaparım. biber dolması mesela.
-akşama doğru hava açarsa kendime bi park falan bulur, kitap mitap olurum. (tanıdık manıdık kimsenin olmadıı bi yer olsun, müzik olmasın ama çay olsun, kalın ağaçların altında masalar olsun, sokak mokak ev mev ve araba maraba görülmesin.)
-eve gelirim sonra. en iyisi ev. hesapsız kitapsız. bütün zamanı sadece durarak ‘yaşayan’ bir eşya olmak…
nicedir, ekselansları, kalabalıklara karışmayı üşenen bir bünye olarak sıkıntılı vaoluşumu taşıyorum. (sıkıntılı varoluş. ama taşınan bir sıkıntılı varoluş. yani varoluşunu taşırken bu varoluşa kendini yabancı hisseden bir şahıs var: bu şahıs benim.)
peki…