
milan’a, “dışarı çıkalım mı biraz?” diye sordum, “çk!” dedi.
bana bir şeyden dolayı kızgın, ben de o şeyden dolayı bana kızgın olduğu için ona kızgınım.
mp3’ümü kulağıma taktım ve kendimi –tek başıma- yollara vurdum.
son bir yıldır neredeyse hep marilyn manson dinliyorum. arada başka şeyler de oluyor tabiî dinlediğim ama yine fazla uzatmadan boyalı suratıma geri dönüyorum.
milan mutfakta, bilgisayarının başında bi şeyler arıyordu. bir dergi alıp üzerine oturan insanı usul usul sallayan koltuğumuza kuruldum ve bi makale okumaya başladım. makalede trajedi, bir intikam hikayesi olarak ele alınıyordu. bir ilâhi denge vardı ve trajik kahraman bu dengeyi doğasından kaynaklanan bir arızadan dolayı bozuyor ve buna mukabil kader, tanrı veya o ölçüde başka bir şey, insan aklının alamayacağı genel bir yasa gereği, bunun bedelini, adil olmaya gerek duymadan o kahramana ödetiyordu. trajik kahraman ('benim hayatım sinema lan!' diyen kişi) tanrılara yakın insanlara uzak hissediyordu kendini.