
Rakıyla peynir kadar iyi gidermiş meğer U2. Şerefine tırtıl…
ertesi gün
Derken milan çağırdı ve şöyle dedi:
“Erhan sen bu şeyi yapmamış mıydın?”
Şu şey dediği, çamaşır makinesinin arkasındaki bir sızıntı; gerçekten de yapamamış olacağım ki sevdiceğim, makinenin arkası göl olmuş.
(Hemen harekete geçen erhaNBey gölü boşaltır ve arkasından masasının başına döner, Suskunlar'ına kaldığı yerden devam eder…)

ben, dedi, emine'ye gidiyorum, atkı yapmayı öğretecek bana, dedi, sana atkı yapacağım, dedi, peki her ilmeğinde bir takım sevgi şeylerini gözlemleyebilecek miyim, dedim, gözlemleyeceksin ama bazen gözlemleyemeyeceksin, dedi, tamam, dedim ve koca kırmızı beresini kafasına çekti ve o vakit görünmez oldu ve neden sonra gözden kayboldu.
e, dedim ben de o halde, bu vesileyle evi temizleyeyim bari; ve gerçekten de kolları sıvadım ve neden sonra ev cillop gibi oldu.
(Bir müddet sonra gece olur.)
Alerjik bir durum mu söz konusudur peki tırtıl? Zira bir kaşıntı şeyi bütün bir vücudumu sarmıştır ve hatta genel olarak son derece huzursuzumdur. Kızgın bir demir gibi kızgınım, evet! Hiçbir şeye tahammül edemiciim bu gece dostum, hiç bişeye anlıyo musun? Biraz yalnız kalmak en iyisi.
Zaten en çok yaptığın şey biraz yalnız kalmak değil mi tırtıl?
Değil mi biraz yalnız kalmak?
Kalmak değil mi yalnız biraz?
Sana soruyorum, öyle diil mi?!!
ertesi gün
nesneye ulaşmamızı engelleyen dış engeller, tam da onlar orada olmasaydı, nesneye doğrudan ulaşılabileceği yanılsamasını yaratmak için oraya konmuşlardır. böylece bu tür engeller nesneye ulaşmanın bünyevî imkânsızlığını gizlerler.

sabah milan, hadi kalkalım ama bu sefer dışarda güzel bir kahvaltı yapalım, dedi. gazetelerimizi aldık. (birgün, taraf.) gerçekten de o kafede açık büfe şeklinde şey edilmiş bir lezzetli manzarayla karşı karşıya kaldık ve aklımız başımızdan gitti ve yoksa aşırı görgüsüzlük eden bir çift gibi mi görünüyoruz diye endişe ederek tabaklarımızı ağzına kadar doldurduk ve son derece büyük bir keyifle ve bundan sonra her pazar buradayız diye her lokmada and içerek kalhvaltımızı yaptık. ben bu arada milan'a dağlıca baskınında pkk tarafından esir alınan askerlerle ilgili gelişmeleri, ondan gelen talep üzerine, ayrıntılarıyla izah ettim ve ona kubrick'in paths of glory diye bir filminden bahsettim ve böylece hayatla kurgu arasındaki şaşırıtıcı örtüşmelerden birine dikkat çekerek sevdiceğime bir kez daha ne kadar entelektüel bir adam olduğumu göstermiş oldum ve ama o dudak bükerek hakettiğim karşılığı verdi.

Bu gün evde idim fakat neden sonra kalkıp milanlar’ın okuluna gittim zira evde yapacak bir şey bulamadım, ev soğuktu, bi sürü fellini filmim var ama izlemek de gelmedi onları içimden, (ankara’da artık); işte böylece evden çıktım, yolda sadece kashmir’i dinledim, yıllar önce bu parçayı ilk keşfettiğim günlerde de defalarca dinlerdim bu parçayı ve milan’a da gururla dinletirdim, bak işte bu benim seçimim, bu müzik kadar iyi bi şeyim işte ben güzelim, bak ben seni seviyorum, sen de artık bu şarkıyı bu kadar çok seven adamı sevmemezlik edemezsin ha, diye böbürlenirdim sessizce ama o böbürlenişlerimi ne kadar duyardı bilmem.
sonra bankalara gittik ve oralarda bir takım ödemelerde bulunduk ve hatta gördük ki mali açıdan kara günler kapımızı çalmaktadır ve işte böylece hemen kazı kazan olayına girdik ve değişen bir şey olmadı.
Her bir satırını şükran kalarak okuduğum Suskunlar.