Çarşamba, Ağustos 31, 2016

Vedat Türkali'yi kaybettik

Gece bi ara bi rüya gördüm. Şimdi tam yazmaya oturduğumda geldi aklıma ama ne gördüm, hatırlayamıyorum.

Ha. Şahin Ö. vardı. Sanırım konu onun başarı öyküsüydü ve onun karşısında benim hayatımı nasıl harcadığım üzerine bi endişe üzerine kurulmuştu. Benden daha iyi çiziyorlar, benden daha iyi entelektüeller falan.

***   ***   ***

Derken uyandım. Her uyanışı moral bozucu bi hastalık olarak yaşıyorum.

Havalar ısınmadan şu kargoyu göndersem iyi olacak diye düşündüm hemen. Ama önce kahvaltı hazırlayayım dedim. Fakat peynir kalmamıştı ve bi kaç dilim ekmek vardı ancak. Ekmek olmasın, dedim, zaten ekmeği kesmem gerekmiyor mu? Artık bi diyet programına ciddi ciddi başlamam gerekmiyor mu?

Bu şekilde biraz düşündüm.

Sonra, pastanede kahvaltımı yapmaya, oradan Yurtiçi Kargo’ya yürümeye karar verdim. Fakat önce bi kahve içip kendime gelsem iyi olacaktı.

Kahvemi hazırladım. Koltuğa kuruldum, Twitter’a baktım, diğer yerlere baktım, Birgün’e göz gezdirdim falan.

Sonra çıktım işte yola.

Kargoyu hallettikten sonra, çıkmışken bi de markete uğrayayım, dedim. Uğradım ve bi kaç şey aldım.

Özellikle incir. İncir dünyanın en güzel bi kaç şeyinden biri.

Eve döndüğümde Vedat Türkali’nin öldüğü öğrendim. Üzüldüm tabii. Sevdiğim saygı duyduğum bi insandı. Bir Gün Tek Başına’yı herkes gibi ben de okudum ve o yıllarda çok fena etkilenmiştim romandan.

Yürürken, Muse dinledim. İnsan coşuyor tabii. Ve bi kaç fikir falan birden hücum ediyor. Sanırım öykü öykü bi kitap yapacaım. Bir benhayattayken kitabı.


***   ***   ***

21.11
Sonra kıymalı makarna yaptım. Bir kaç yazı üzerinde çalıştım.  Bu Scrivener iyi bi şey. Çok kullanışlı ve toparlayıcı bi yanı var.

Bi şey okumadım fakat.

Onun yerine dizi izledim falan.  Stranger Things diye bi dizi varmış, çok iyimiş, belki birazdan başlarım.

Tatil de bitti bitecek.

***   ***   ***

00.42
Ve uyuyakaldım.  Bi ara kalktım, uyanmaya çalıştım, bilgisayarın başına geçtim fakat sonra tekrar kanepeye attım kendimi ve uyku tekrar içinde kendimi kaybettiğim bi şey oldu. Bu bir müddet böyle devam etti ama nefes almakta zorlandığım ve bir takım tuhaf sesler çıkarttığım ve bu sesleri nasılsa duyabildiğim için uyandım.  Hemen bi çay hazırladım. Yüzümü yıkadım ve bir kez daha bilgisayarın başına, uykum açılsın diye, geçtim. Birden İstiklal Marşı çalmaya başladı. Yüksek sesle, sanırım bi araba hoparlöründen falan yayın yapılıyordu. Hemen sesin geldiği yöne koştum ve o vakit bir grup teyze ve amcanın ayağa kalkıp, esas duruşta durup, marşa eşlik ettiğini gördüm.