okulun karşısında bi yer var. oraya gittim, çay istedim ve çay getirdiler. patricia highsimith'in tatlı hastalık'ına başladım. okurken, lan, diye düşündüm, ben de bu tarz bi şeyin bir çizgi romanını yapsam ya.
o an süper bi fikir gibi geldi bana.
felsefe öğretmeni bir adam varmış ve bu adamın -tabii ki- boktan bir hayatı varmış. (buralar kolay, zira bu konuda bir hayli malzeme biriktirmiş durumdayım.) bu adamın bir sevgilisi varmış ve problemli bir ilişki söz konusuymuş. tıpkı patricia gibi, yavaş yavaş, yavan bir sadelikle karakterler oluşmaya başlarken birden, hiç olmayacak bir anda kahramanımız, sevgilisini öldürüyormuş.
şimdi bu andan itibaren okuyucu, ölen sevgiliden çok, bu badireden kahramanımızın nasıl sıyrılacağına, olayı soruşturan komiseri nasıl atlatacağına odaklanacaktır.
hitchcockvari bir gerilim.
anlatması kolay tabii. bu nasıl çizilecek bütün mesele o.
tardi tarzı bir çizgi iyi giderdi böyle bi şeye.
sonra eve geldim, marketten bi şeyler aldım.